
Damlayan Gelecek: Dünyada ve Türkiye'de Su Kıtlığı
Su. Hayatın kaynağı, medeniyetlerin beşiği. Onsuz birkaç günden fazla dayanamayacağımız bu temel ihtiyaç, giderek dünyanın en stratejik ve kıymetli kaynağı haline geliyor. İklim değişikliğinin sert yüzünü her geçen gün daha fazla hissettirdiği bir çağda, "su kıtlığı" artık sadece kurak Afrika ülkelerinin sorunu olmaktan çıktı; kapımıza dayanan küresel bir kriz.
Dünya nüfusu artarken, temiz su kaynakları aynı hızla çoğalmıyor. Sanayi ve tarımın hoyratça su tükettiği, kirliliğin yer altı sularını bile tehdit ettiği bir döngüdeyiz. BM raporları, dünya nüfusunun önemli bir bölümünün su stresi yaşayan bölgelerde yaşadığını ve bu durumun göçlere, çatışmalara ve ekonomik istikrarsızlığa yol açabileceğini gözler önüne seriyor. Kısaca su, geleceğin savaşları petrole değil, bir damla su için çıkabilir.
Peki, bu tablonun tam ortasında, üç tarafı sularla çevrili güzel bir coğrafyada yaşayan Türkiye'nin durumu nedir? Maalesef ki "su zengini" bir ülke olduğumuz algısı, acı bir yanılgıdan ibaret. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı yaklaşık 1.300 m³ civarında. Bilim insanları, bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için bu miktarın en az 8.000-10.000 m³ olması gerektiğini söylüyor. Hatta 1.000 m³'ün altı "su fakirliği" olarak tanımlanıyor. Bu verilerle Türkiye, "su sıkıntısı çeken" bir ülke konumunda ve hızla "su fakirliği" sınırına doğru ilerliyoruz.
Barajlardaki doluluk oranlarının her yaz başında gündeme gelmesi, şehirlerimize verilen suyun belirli periyotlarda kesintiye uğraması, tarım arazilerinin çoraklaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalması bu gerçeğin somut göstergeleri. İklim modelleri, Türkiye'nin Akdeniz havzasında yer alan bir ülke olarak kuraklıktan en fazla etkilenecek bölgeler arasında olduğunu öngörüyor. Yağış rejimlerinin değişmesi, kar yağışlarının azalması, ani ve şiddetli yağışların yol açtığı sellere rağmen yeraltı sularının beslenememesi… Tüm bunlar alarm zillerinin ne denli yüksek sesle çaldığını gösteriyor.
Peki, çare ne? Umutsuzluğa kapılmak yerine, "su okuryazarlığımızı" artırmak ve topyekûn bir seferberlik başlatmak zorundayız. Bu, sadece bireysel olarak muslukları kısmaktan ibaret değil. Daha az su tüketen ürünlerin desteklenmesi, tarımda vahşi sulama yerine damlama sulama gibi modern tekniklerin yaygınlaştırılması, şebeke kayıplarının önlenmesi, sanayide suyun geri kazanımı ve en önemlisi, orman varlığını koruyarak doğal su havzalarını gözetmek elzem.
Su, sadece bir kaynak değil; geleceğe bırakacağımız en değerli mirastır. Bugün alacağımız her tedbir, yarın çocuklarımıza bırakacağımız bir damla hayat olacaktır. Unutmayalım ki, susuzluk sadece fiziksel bir kıtlık değil, aynı zamanda bir idrak kıtlığıdır. Gereken önemi vermezsek, önce topraklarımız, sonra da umutlarımız kuruyacak.
Dünya Çevre Sağlığı Günü Kutlu olsun.